Emre Uslu*/ Kürt sorununun çözüm süreci ilginç bir maceraya doğru ilerliyor. Bu gidişin rotasını Abdullah Öcalan çizmiş. 2009’da yazdığı Yol Haritası adım adım uygulamaya konuyor. Bu adımların en belirgin olanı 1921 Anayasası’nın esas alınması. Öcalan şöyle demişti: “1921 Anayasası Kürtlerle işbirliğini esas alarak hazırlanmıştır. Çözüm olacaksa 1921 Anayasası esas alınmalıdır. 1921 Anayasası ayrılıkçı bir anayasa değildir, birleştiricidir, Misak-ı Milli sınırlarını kapsar, ayrışma yoktur. Kürdistan milletvekilliği vardır, Kürtler için muhtariyet vardır. 1921 Anayasası demokratik çerçevede bir anayasadır; Kürtlerle Türklerin ortak ulusal kurtuluş belgesidir. İçinde Kürtlere muhtariyet vardır. Musul-Kerkük’ü de içine alıyor, Suriye ve Irak’taki Kürtleri de içine alıyor hatta Türkmenleri de içine alıyor.” (24 Mayıs 2009)Başbakan Erdoğan “Âkil İnsanlar” a yaptığı konuşmada Cumhuriyet’in kuruluş aşamasındaki sürece vurgu yapmış, 1921 Anayasası’nı ima eden açıklamalar yapmış, tıpkı Öcalan gibi o da 1924’ten sonra o özün bozulmasıyla sorunların ortaya çıktığını anlatmıştı. Başka konuşmalarında da eyalet sistemine ve seçilmiş valilere (demokratik özerklik modeli) sıcak baktığını anlatmıştı.
İlginç bir şekilde AKP Grup Başkanvekili Mahir Ünal, Çözüm Süreci’ni Değerlendirme Komisyonu kurulması için Meclis’e verdiği dilekçede Öcalan’ın paralelinde ifadelere yer verir: “Çözüm Süreci olarak adlandırılan sürecin temel hedefi; 23 Nisan 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisi açılırken tasavvur edilen, tahayyül edilen büyük Türkiye idealidir.”
Öcalan’ın yol haritasının adım adım uygulandığını gösterir bir başka nokta da Öcalan’ın Köye Dönüş projesiyle ilgili ilginç gelişmeler. Öcalan Milliyet’e sızan görüşmelerde “Komisyonlar kurulacak. Hakikat komisyonu da kurulacak. Âkil adamlar denetiminde olacak. Çekilme o zaman olacak. Köylere geri dönüş olacak. Bunları yapmazlarsa geri çekilme olmaz” diyordu. Komisyonlar kuruluyor artık malum. Burada en ilginç kısım ise köye dönüş talebi. PKK kurucularından Ali Haydar Kaytan da Öcalan’a paralel konuştu: “Biz gerillamızı sınır dışına çekeceğiz. Ama öte yandan bir de Kürdistan’a dönüş başlıyor. Yani bir geri çekiliş, ama bir de ülkeye dönüş ve yöneliş var. Boşaltılan dört bin köyümüz var. Mesela o köylerin yeniden dolması lazım.” (ANF, 5 nisan)
Kaytan’ın açıklamalarından iki gün sonra, Diyarbakır Ziraat Odası’ndan bir açıklama geldi.“10 bin aile, çözüm süreciyle birlikte Diyarbakır’daki köylerine dönmek istiyor.”
Zamanlamanın hikmetini Diyarbakır Ziraat Odaları Koordinasyon Kurulu Başkanı Cevat Delil’e sordum, şu cevabı aldım: “Çözüm süreci başlarken böyle bir çalışma güzel olur diye düşündük ve bir ay önce çalışmaya başladık. (Öcalan bir ay önce köye dönüş çağırısı yapmıştı EU.) Bu Öcalan’ın çağırısından bağımsız başlatıldı.10 bin köylünün geri döneceği haberinin basına yansımasının zamanlamasının da Kaytan’ın açıklamalarıyla ilgisi yoktur. Zamanlama tamamen tesadüftür.”
Şimdilik bu açıklamayı doğru kabul edelim ama şunu da ekleyelim: Zamanlama manidar.
PKK bir yandan barış yaparken bir yandan da daha kapsamlı bir savaşa hazırlanıyor. Stratejik köylerin yeniden doldurulması bile hesaplanmış. Zaten Öcalan’da İmralı tutanaklarında “Çekildiğimiz anda gerillayı daha da büyüteceğiz. Çekilirsek gerilla biter görüşüne katılmıyorum” diyordu.
Yani PKK silahları filan gömmüyor. Barış sürecini hem örgütü güçlendirmek için hem de siyasal kazanımlar için bir ara dönem olarak görüyor.
Bu süreçte Türkiye’yi seviyorum diyen herkes elini taşın altına koymalı. Çatışmasızlık ortamını bir fırsata dönüştürmeli ve PKK’dan daha fazla çalışmalı:
1) PKK’nın Kürtler nezdindeki mevzilerini boşaltacak, demokratik, siyasi, sosyolojik, ekonomik programlar geliştirmeli. PKK’nın tabanı olabilecek her bir bireyin gönlü ve kafası kazanılmalı. PKK savaşı yeniden başlatırsa karşısına birlikte atan kalplerden kaleler kurulmalıyız.
2) Çocuğu dağda olan annelere ulaşmalı gerekirse onları hacca, umreye götürmeli. Kalbi kazanılan bir anne barış için en sağlam kaledir.
3) ADD’den cemaate, AKP’den CHP’ye her grup, her sivil toplum örgütü, kendine bir şehir belirlemeli, çalışmalı ve orayı bir barış ve umut adasına çevirmeli.
4) Devlet bölgeye turizmi teşvik etmeli. Bu ülkeyi seviyorum diyen her batılı, bölgeye sadece bir defa turistlik gezi yapsa, bölgenin kaderi değişir. Unutmayın, Kürtler misafirini menfaatinden önde tutar, ona sadece kapısını değil gönlünü de açar...
5) Bu gemi artık limandan ayrıldı. Kaptanı sevsek de sevmesek de bu geminin zayıf yerlerini güçlendirmeli, su almasını önlemeliyiz.
Bize barış projesi diye anlatılan şey bir barış mı yoksa savaş hazırlığı mı, Misak-ı Milli mi yoksa bölme projesi mi bilemem. Ama şundan eminim; barış da bölünme de bizim elimizde...
acilim1@gmail.com
*Taraf/10.04.2013
İlginç bir şekilde AKP Grup Başkanvekili Mahir Ünal, Çözüm Süreci’ni Değerlendirme Komisyonu kurulması için Meclis’e verdiği dilekçede Öcalan’ın paralelinde ifadelere yer verir: “Çözüm Süreci olarak adlandırılan sürecin temel hedefi; 23 Nisan 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisi açılırken tasavvur edilen, tahayyül edilen büyük Türkiye idealidir.”
Öcalan’ın yol haritasının adım adım uygulandığını gösterir bir başka nokta da Öcalan’ın Köye Dönüş projesiyle ilgili ilginç gelişmeler. Öcalan Milliyet’e sızan görüşmelerde “Komisyonlar kurulacak. Hakikat komisyonu da kurulacak. Âkil adamlar denetiminde olacak. Çekilme o zaman olacak. Köylere geri dönüş olacak. Bunları yapmazlarsa geri çekilme olmaz” diyordu. Komisyonlar kuruluyor artık malum. Burada en ilginç kısım ise köye dönüş talebi. PKK kurucularından Ali Haydar Kaytan da Öcalan’a paralel konuştu: “Biz gerillamızı sınır dışına çekeceğiz. Ama öte yandan bir de Kürdistan’a dönüş başlıyor. Yani bir geri çekiliş, ama bir de ülkeye dönüş ve yöneliş var. Boşaltılan dört bin köyümüz var. Mesela o köylerin yeniden dolması lazım.” (ANF, 5 nisan)
Kaytan’ın açıklamalarından iki gün sonra, Diyarbakır Ziraat Odası’ndan bir açıklama geldi.“10 bin aile, çözüm süreciyle birlikte Diyarbakır’daki köylerine dönmek istiyor.”
Zamanlamanın hikmetini Diyarbakır Ziraat Odaları Koordinasyon Kurulu Başkanı Cevat Delil’e sordum, şu cevabı aldım: “Çözüm süreci başlarken böyle bir çalışma güzel olur diye düşündük ve bir ay önce çalışmaya başladık. (Öcalan bir ay önce köye dönüş çağırısı yapmıştı EU.) Bu Öcalan’ın çağırısından bağımsız başlatıldı.10 bin köylünün geri döneceği haberinin basına yansımasının zamanlamasının da Kaytan’ın açıklamalarıyla ilgisi yoktur. Zamanlama tamamen tesadüftür.”
Şimdilik bu açıklamayı doğru kabul edelim ama şunu da ekleyelim: Zamanlama manidar.
PKK bir yandan barış yaparken bir yandan da daha kapsamlı bir savaşa hazırlanıyor. Stratejik köylerin yeniden doldurulması bile hesaplanmış. Zaten Öcalan’da İmralı tutanaklarında “Çekildiğimiz anda gerillayı daha da büyüteceğiz. Çekilirsek gerilla biter görüşüne katılmıyorum” diyordu.
Yani PKK silahları filan gömmüyor. Barış sürecini hem örgütü güçlendirmek için hem de siyasal kazanımlar için bir ara dönem olarak görüyor.
Bu süreçte Türkiye’yi seviyorum diyen herkes elini taşın altına koymalı. Çatışmasızlık ortamını bir fırsata dönüştürmeli ve PKK’dan daha fazla çalışmalı:
1) PKK’nın Kürtler nezdindeki mevzilerini boşaltacak, demokratik, siyasi, sosyolojik, ekonomik programlar geliştirmeli. PKK’nın tabanı olabilecek her bir bireyin gönlü ve kafası kazanılmalı. PKK savaşı yeniden başlatırsa karşısına birlikte atan kalplerden kaleler kurulmalıyız.
2) Çocuğu dağda olan annelere ulaşmalı gerekirse onları hacca, umreye götürmeli. Kalbi kazanılan bir anne barış için en sağlam kaledir.
3) ADD’den cemaate, AKP’den CHP’ye her grup, her sivil toplum örgütü, kendine bir şehir belirlemeli, çalışmalı ve orayı bir barış ve umut adasına çevirmeli.
4) Devlet bölgeye turizmi teşvik etmeli. Bu ülkeyi seviyorum diyen her batılı, bölgeye sadece bir defa turistlik gezi yapsa, bölgenin kaderi değişir. Unutmayın, Kürtler misafirini menfaatinden önde tutar, ona sadece kapısını değil gönlünü de açar...
5) Bu gemi artık limandan ayrıldı. Kaptanı sevsek de sevmesek de bu geminin zayıf yerlerini güçlendirmeli, su almasını önlemeliyiz.
Bize barış projesi diye anlatılan şey bir barış mı yoksa savaş hazırlığı mı, Misak-ı Milli mi yoksa bölme projesi mi bilemem. Ama şundan eminim; barış da bölünme de bizim elimizde...
acilim1@gmail.com
*Taraf/10.04.2013